Dijitalleşmenin büyüle­yici hızına yetişmeye çalışırken gölgede ses­sizce büyüyen bir başka dünya var: Siber suç endüstrisi. Saldı­rılar artık bireysel hacker’lar­dan değil, organize, finanse edi­len, profesyonelleşmiş yapılar­dan geliyor. Hedefte yalnızca bankalar, kurumlar ya da altya­pılar değil aynı zamanda birey­ler, kamu kurumları, savunma sistemleri ve en kritik veri ha­vuzları var. 2024 ve 2025, bu ya­pısal dönüşümün somutlaştığı yıllar oldu. Orta Doğu, Türkiye ve Afrika (META) bölgesinde şekillenen mobil tehdit dina­miklerine dair en güncel eği­limler geçtiğimiz günlerde Kas­persky tarafından Tayland’ın Phuket Adası’nda bu yıl onun­cusu düzenlenen Cyber Secu­rity Weekend (Siber Güvenlik Haftasonu)-META 2025 Kon­feransı’nda paylaşıldı. Kasper­sky Kıdemli Güvenlik Araş­tırmacısı Sergey Lazhkin ile gerçekleştirdiğim görüşmede bugünün ve yarının tehdit ha­ritasını detaylarıyla konuştuk. Lazhkin’in aktardıkları yalnız­ca teknoloji dünyası için değil, ekonomi ve siyaset için de ha­yati önemde. Lazhkin’e göre, si­ber suç artık amatör bir faaliyet değil. Son yıllarda büyük fidye operasyonlarından elde ettik­leri gelirlerle güçlenen gruplar, devlet destekli yapılarla benze­şen bir altyapı kurmuş durum­da. “Bugün bu gruplar, milyon­larca dolarlık sermayeye, geliş­miş donanımlara ve alanının en iyisi yazılımcılara sahip” diyor. Ancak işin daha da çarpıcı yö­nü: Bu gruplar artık görünüş­te tamamen yasal şirket kılığı­na giriyor. “Asya merkezli bazı yapılar resmi olarak kurulmuş gibi görünen, banka hesapları, LinkedIn profilleri, web site­leri ve çalışan listeleri bulunan sahte şirketler yaratıyor” diyor Lazhkin. Bu firmalar, örneğin bir gazeteci ya da yazılımcıya iş görüşmesi için ulaşabiliyor, test projeleri göndererek aslında sisteme sızıyor. Bu senaryolar artık kurgu değil. Görüştükle­ri kişilere İngilizce konuşurken aksansız ses klonları ve yapay ses teknolojileri kullanan bu gruplar, deepfake destekli ara­malarla güven aşılıyor. Hedefle­dikleri kişiler ise çoğunlukla dö­viz borsaları, finansal işlem sis­temlerinde çalışan uzmanlar ya da altyapı yazılımcıları oluyor.

“Saldırı artık bellekte çalışıyor iz bırakmıyor”

Lazhkin’in dikkat çektiği en tehlikeli gelişmelerden biri ise çevrimdışı sistemlere sızabi­len zararlı yazılımlar. İnternete bağlı olmayan kritik altyapılar­da bile, bir çalışanın evinde kul­landığı USB bellek üzerinden sistemlere erişim sağlanabili­yor. Ancak bu zararlı yazılım­lar ne klasörlerde ne de sistem dosyalarında görünüyor; yal­nızca bellekte çalışıyor. “Dosya yok, iz yok, tespit edilebilecek hiçbir şey yok. Sistem kapatılıp açılmadığı sürece yazılım ora­da kalıyor” diye özetliyor Lazh­kin. Bu yapıların amacı sadece bilgi çalmak değil. Lojistik zin­cirlerine, deniz taşımacılığına ve ham madde akışlarına mü­dahale ederek devletler arası ekonomik dengeleri sarsabile­cek boyutta planlar yürütüyor­lar. Örneğin Mısır gibi stratejik ülkeler üzerinden global taşıma rotalarına müdahale ettikleri bile tespit edilmiş.

“En iyi savunma, en bilgili insanla başlar”

Yapay zekâ destekli sistemler yalnızca savunma için değil, sal­dırı için de büyük avantaj sağ­lıyor. Bu sistemler aracılığıyla saatler içinde otomatik olarak kendini yenileyen (polimorfik) zararlı yazılımlar üretilebiliyor. Hatta karanlık ağlarda yalnız­ca ücret ödeyerek kullanılan, sahte yüz, sahte e-posta ve sah­te ses üretim altyapılarına eri­şim sağlayan yazılım paketleri satışa sunulmuş durumda. An­cak Lazhkin’in vurguladığı en önemli şey şu: “Bir şirkette tüm güvenlik ürünleri mükemmel olabilir. Ama çalışanlar temel farkındalığa sahip değilse, sis­tem yine zayıftır.” Ona göre en iyi savunma, en bilgili insanlar­la başlar. Sadece IT departmanı değil; muhasebe, satış ya da İK gibi birimlerde çalışan herkesin temel siber hijyen eğitimine sa­hip olması gerekiyor.

Türkiye tehdit altında ama yetkin

Lazhkin’e göre Türkiye, dev­let destekli saldırgan grupların radarına girmiş durumda. Ka­mu kurumları, dış ilişkiler ofis­leri, savunma tesisleri ve enerji altyapıları hedef alınan ilk alan­lar arasında. Ancak bununla birlikte Türkiye, Orta Doğu ve çevre bölgeler içinde en yüksek teknik kapasiteye sahip siber güvenlik uzmanlarını da barın­dırıyor. “Bugüne dek tanıdığım en yetenekli uzmanlardan bazı­ları Türkiye’den çıktı” diyor.

Sergey Lazhkin’in anlattık­ları, siber güvenliğin sadece bir BT yatırımı değil, kurumsal kültür ve ulusal kapasite me­selesi olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Kurumlar artık şunu anlamalı: Siber saldırılar dos­ya silmez; güveni, itibarı ve eko­nomiyi sarsar. Bunun için en iyi antivirüs değil, en bilinçli ekip şart. Geleceği korumak, önce insanı donatmakla başlıyor.



Source link