Silêmanî’de bir tanıklık – Yeni Özgür Politika

Last Updated: 04/08/2025By Tags: , , , , ,

Silêmanî

Silêmanî

  • Şimdi yalnızca saatlerin sayıldığı, tarihin eşiğinde durduğum bir noktadayım. Ve biliyorum ki bu eylem, sadece bir grup gerillanın silahlarını bırakması değil; Kürt halkının kolektif belleğinde onurla kaydedilecek bir geçişin, bir çağ değişiminin simgesi olacak.

Erkan GÜLBAHÇE/SÜLEYMANİYE

Saatler akşamüstüne yaklaşırken, Almanya’nın Frankfurt Havalimanı’na doğru yola koyuluyorum. Güney Kürdistan’ın Silêmanî kentine uzanan bu yol çok derin bir anlam taşıyor. Tarihi bir ana doğru yola çıkıyorum. Kısa bir süre sonra içinden geçeceğim coğrafyalarla birlikte bambaşka bir anlam kazanacak. Bu yolculuk bir yüzleşme, bir tanıklık ve onurlu bir görev. Bu yüzden heyecan, gurur ve mutluluk duyguları iç içe geçmiş durumda.

Güney Kürdistan’a ilk kez gidiyorum. Hayatım boyunca hayranlıkla izlediğim ve içimde derin bir saygı uyandıran Kürdistan özgürlük mücadelesinin ayak bastığı, Kürt halkının umut ve direniş kaynağı olan topraklara varacağım. O insanlarla aynı havayı solumanın onuru ve heyecanı içindeyim. Bu yürüyüş, sadece coğrafi bir yolculuk değil; geçmişin, belleğin ve bugünün iç içe geçtiği zihinsel ve politik bir eşik.

Son 24 saatte defalarca kontrol ettiğim eşyalarımı, son kez gözden geçiriyorum. Fotoğraf makinem, bilgisayarım ve diğer tüm eşyalarım yerli yerinde. Her biri bu yolculukta yoldaşım olacak. Fotoğraf makinem gördüklerimi ölümsüzleştirecek, bilgisayarım ise tanıklıklarımı yazıya dökmeme ve kamuoyuna ulaştırmamda görev alacak. Son yıllarda bu iki araç, adeta benim ayrılmaz bir parçam, en iyi arkadaşlarım, sırdaşlarım ve yoldaşlarım.

Uçak pistten havalandığında artık geri dönüşü olmayan bir çizgi aşılmıştı. Uçağın burnu güneye dönerken, Almanya’nın düzenli şehir yapısı ve Avrupa’nın güvenli limanı arkamda kalıyor. Şimdi yönüm, yüzyılı aşkın bir halk mücadelesinin, savaşın ve barış arayışının izlerini taşıyan bir coğrafyaya çevrilmiş durumda. Aktarmalı uçuşla yaklaşık 10 saat sonra Silêmanî’ye varıyorum.

Silêmanî’ye ilk adım

Sabah saat beş civarında Silêmanî Havaalanı’a varıyoruz Güney Kürdistan’ın kavurucu sıcağına indiğimde, uçağın kapısından adımımı atar atmaz yüzüme çarpan sıcak rüzgârla birlikte içime çöken ağırlığı anında hissediyorum. Bu sadece Temmuz’un yakıcı sıcaklığı değil. Bu, tarihi ana tanıklığın, yitirilenlerin, tamamlanmamış yürüyüşlerin yakıcılığıydı. Bir kavuşmanın değil, bir tanıklığın eşiğindeydim. Bu duyguyu anlatmak kolay değil, yaşamak gerekiyor.

Gideceğimiz yer çok uzak değil. Geniş ama çizgisiz bir asfalt yoldan ilerliyoruz. Arabaların hızını kesmek için yapılan tümseklerden geçerken, sallantılarla birlikte ilk kez geldiğim bu kentin yapısını gözlemliyorum. Kısa bir süre sonra konaklayacağımız eve varıyoruz.

Sessizliğin yükü

Güvenlik gerekçesiyle fazla dolaşmamız uygun görülmediği için şehir yaşamına dair çok fazla gözlem yapamıyorum. Çok nadir de olsa dışarı çıktığım anlarda geçtiğim her sokakta, gördüğüm her duvarda bir iz, bir hikâyeye denk geliyorum. Bir duvarın köşesinde karalanmış bir slogan, bir diğerinde silinmeye çalışılmış bir resim. 12’inci katta bulunan ajansın penceresinden aşağı bakınca demir bir barakanın üzerindeki “Bijî Kürdistan, Bijî PKK” sloganları tüm çıplaklığıyla beni selamlıyor.  Bu şehir, unutmayanların ve unutulmazların şehri. Yıllar boyunca idealleri, hayalleri, hüznü ve direnişi de taşımış. Çünkü bu topraklar, yalnızca coğrafi bir bölge değil; Kürt halkının tarihsel belleğiyle iç içe geçmiş, mücadelenin izleriyle örülmüş bir mekân.

Silêmanî’de, dünyanın en temiz yürekli özgürlük meleklerinin katledildiği bir hüzün de var. Arkadaşlarla sohbet sırasında söz, Türkiye’nin son dönemde artan hava saldırılarına geliyor. “Sadece kırsal değil, artık şehir merkezleri de hedefte” diyor bir arkadaş. 23 Ağustos 2024’te Sengawa bölgesinde Türk SİHA’sıyla düzenlenen saldırıda hayatını kaybeden Gülistan Tara ve Hêro Bahadîn; 4 Ekim 2022’de evinin önünde suikastla katledilen Nagihan Akarsel ve yakın zamanda Ranya’da hayatını kaybeden Aziz Köylüoğlu’nun kanı hâlâ yerde kara bir leke olarak duruyor. Bu kayıplar, bu topraklarda gazeteci olmanın yalnızca bir meslek değil, bir bedel meselesi olduğunu gösteriyor tüm çıplaklığıyla.

Bir şehrin hafızası

Silêmanî’ye giden her yolun bir tarihi vardır. Kimi şiir taşır, kimi sürgün, kimi de kavuşma. Benim yolum, uzun zamandır duymaya çalıştığım bir cümlenin peşindeydi. Bir halkın sessizce söylediği şarkının içinden geçmekti niyetim. Halkların tarihsel dönemlerinde kırılma veya dönüşüm anları olur. Kürt halkının da böyle noktaları var. Şimdi ise Kürt direniş tarihinin çok önemli dönüşüm anlarından birine tanıklık etmek üzere yoldaydım.

Silêmanî, Kürt Özgürlük Hareketi için sadece bir şehir değil, aynı zamanda bir geçiştir. Kandil’e uzanan dağların eteği, Medya Savunma Alanları’na çıkan yolların başladığı, uğrak bir kavşaktır. Bazen dinlenilen, bazen vedalaşılan bir duraktır. Burada olmak, yalnızca mekânsal değil; tarihsel ve duygusal bir eşik anlamına gelir. Bu yolları kullananları görmesem de, yüreğimin derinliklerinde hissediyorum varlıklarını. Sayıları on binleri bulan özgürlüğe sevdalı yiğitler bu topraklardan geçti. Reşeba olup Kandil’e doğru, oradan dört parça Kürdistan’a.

Reşeba ve bekleyişin ağrısı

Güney Kürdistan’a varmak, gazetecilik anlamında bir görevin başlangıcıydı. Kişisel ve tarihsel bir sınavdı aynı zamanda. Gördüklerimi kamuoyuna aktarmanın ağır sorumluluğu içindeyim. Görevimi en iyi şekilde yerine getirme muhasebesini yapıyorum. Çünkü buraya yalnızca gözlemci ve gazeteci olarak değil, tanık olarak geldim. Yaşananların doğrudan şahitliğine, sürecin içinden bakma imkânına sahip biri olarak. Bu, hafife alınacak bir sorumluluk değil elbette.

Aslında buraya tam olarak ne için geldiğimi çevremdeki kimseye anlatmadım. İçeriğe dair elimde net bir bilgi yoktu, sadece kabataslak bir fikrim vardı. Ama biliyordum ki, bu yolculuk unutulmayacak bir tanıklığa dönüşecekti. Ve bu tanıklık, yalnızca benim değil; halkımın belleğinde de yer edecek.

Silêmanî’ye gelişimin üçüncü günü, yüreği özgürlük mücadelesiyle atan ve adeta özgürlükle nikâhlı bir arkadaşla birlikte kaldığımız yerden RojNews ajansına doğru yavaş yavaş yürüyoruz. Hava, toz bulutundan dolayı sisli gözüküyor. Üç günden beri Silêmanî’deyim ve hiç açık hava görmedim. Arkadaşlar, toz bulutu dağıldığında dağların gözüktüğünü ve Silêmanî’nin dağlara çevrili olduğunu belirtiyor. Dışarıda yürürken inanılmaz bir rüzgâr sıcaklığı yüzüme çarpıyor. Bu kadar sıcak bir yerde bu kadar şiddetli bir rüzgâr. Rüzgarı soruyorum arkadaşa: her zaman böyle şiddetli mi? “Biliyor musun,” diyor, “Silêmanî’nin rüzgârı çok meşhurdur. Adına Reşeba derler.” Kara rüzgâr, kara yel. Yeni bir Kürtçe kelime ekleniyor hafızama: Reşeba.

Ve aklıma tam da Cuma günü gerçekleşecek bir grup gerillanın sembolik silahları yakma merasimine gidiyor. Bu eylem Reşeba olacak; Kandil’den Kuzey Kürdistan’a doğru ve dört parçaya çözümün yolunu açarak bir rüzgâra dönüşecek. Cuma günü Kandil’de Reşeba esecek; yıllardır yüreği acı ve öfkeyle yoğrulan Kürt halkının yüreğine ılık bir rüzgâr gibi esecek, diye düşünüyorum RojNews’e gittiğim o kısacık yolda. Bu tarihi ana tanıklık etmenin gururuyla giriyorum kapısından içeri RojNews’in.

Barışın hafızası: Onur ve helalleşme

Kürt halkı tarih boyunca savaşın, sürgünün, isyanın ve yasın içinden geçerek bugüne ulaştı. Ancak bu tarih yalnızca acı ve öfke biriktirmedi, aynı zamanda derin bir barış kültürünü de yaşattı yaşanan tüm acılara rağmen. Kürt toplumsal hafızasında hep bir umut vardır: Silaha uzanan elin bir gün geri çekileceği, dağın bir gün sessizleşeceği, her isyanın sonunda bir masa, bir söz, bir yüzleşme olacağı…

İşte bu nedenle, PKK’nin sembolik olarak silahları yakmaya hazırlanması yalnızca stratejik değil, aynı zamanda kültürel ve töresel bir adımdır. Bu bir geri çekilme değil; halkın hafızasına saygılı bir geçiş, yüzü yere eğmeden yürütülen onurlu bir değişimdir.

Silah, sadece savaş değil; onur, koruma ve direnişin de simgesidir. Aynı zamanda bilinir ki, silah yalnızca zorunluysa taşınır. Onu bırakmak zayıflık değil, erdemdir. Bu yüzden silahı yere bırakmak bir yenilgi değil; yeni bir mücadele biçimini üstlenmenin, barışı inşa etmenin sorumluluğudur.

Öcalan’ın çağrısıyla şekillenen tarihi dönemeç

Bu geçişin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla ve kamuoyuna açık bir biçimde gerçekleştirilmesi, süreci yalnızca taktiksel değil, tarihsel ve ilkesel bir zemine taşıyor. Bu kolektif bir bilinç dönüşümünün ifadesi. Kürt kültüründe “rû bi rû hatin” yani yüz yüze gelmek, barışın ve helalleşmenin temelidir. PKK’nin attığı bu adım da böyle bir yüzleşmenin ifadesidir: “Biz sözümüzü tuttuk, görevimizi yaptık. Şimdi halkımız için bu mücadeleyi başka bir alana devrediyoruz” diyor.

Bu söz, bir veda değil; onurlu bir geçişin ilanıdır. Ve şimdi, bu tarihi ana saatler kala, kentte ve dağda yükselen sessizlikte ağır bir bekleyiş hüküm sürüyor. Dakikalar uzuyor, saatler yerinde sayıyor. Bu törenin yalnızca siyasi bir içerik taşımadığı; aynı zamanda halkın hafızasına işlenecek bir anlam taşıdığı, her adımda hissediliyor. Kandil’in eteklerinde yakılacak o sembolik ateş, yalnızca silahları değil, yılların yükünü de toprağa bırakacak.

İçimdeki sabırsızlık büyüyor. Bekleyişin gerilimi zamanla birleşiyor, duygularla birlikte bedenime yayılıyor. Ansızın bastıran bir baş ağrısı, zihnimde dolaşan görüntülerle birlikte çoğalıyor: Dağ yolları, sessiz geceler, yoldaş yüzleri, bir halkın taşıdığı onurlu yük… Her şey, bu ana yöneliyor.

Şimdi yalnızca saatlerin sayıldığı, tarihin eşiğinde durduğum bir noktadayım. Ve biliyorum ki bu eylem, sadece bir grup gerillanın silahlarını bırakması değil; Kürt halkının kolektif belleğinde onurla kaydedilecek bir geçişin, bir çağ değişiminin simgesi olacak.

Barışa açılan yol

Bu tarihi törenin Süleymaniye kırsalında, Kandil Dağı’nın eteklerinde planlanması rastlantı değil. Süleymaniye, Kürt halkının tarihsel belleğinde hem aydınlanmanın hem de çözüm arayışının simgesi olarak yer alıyor. Cigerxwîn’in kalemi, Şêrko Bêkes’in şiiri, Mazlum Doğan’ın Diyarbakır zindanında “yaşamak direnmek” sözü bu topraklarda hayat buldu. Ve bu tanıklıklar şimdi, Kandil’de esen Reşeba ile ovanın sesi birleşiyor.

Törene tanıklık edecek olmam gözlerimde karmaşık duygular kabartıyor: gurur, hüzün, umut, veda… Ancak en baskın duygu onur. Törenin ulusal ve uluslararası gözlemciler huzurunda yapılacak olması, bu adıma verilen ciddiyeti ve yüklenen tarihsel sorumluluğu da gösteriyor.

Artık mücadele dağın zirvesinde değil, ovanın meydanlarında. Yalnızca silahla değil, siyasetle, hukukla ve temsil gücüyle sürdürülecek. Bu geçiş, barışın sorumluluğunu taşımayı gerektiriyor. Ve siyaset çoğu zaman daha zor, daha sabırlı, daha çetin bir zemindir. Bu nedenle bu dönüşüm, hem bir kazanım hem de ağır bir sınavdır.

Barış, bir yolculuktur. Ve bu yolculuk, eğer baş dikse, halkın onurunu da beraberinde taşır. Ve ben bu tarihi an tanıttığı için yollardayım.


Source link

editor's pick

latest video

Mail Icon

news via inbox

Nulla turp dis cursus. Integer liberos  euismod pretium faucibua