19 Mart krizi ardından bozulan ekonomik dengeler, 10 gün önce İsrail’in İran’ı vurmasıyla yeni bir tehditle yüzleşti. Hafta sonunda korkulan oldu; ABD’nin İran’ı vurmasıyla savaşın yayılma tehlikesi büyüdü. Ekonomi zaten tehdit altındayken, ABD müdahalesiyle belirsizlik ve risklerin artacağı kesin.
Bu gelişmeler tüm dünyada, her ülke ekonomisinde etki yaratacak. Ancak Türkiye’nin, konumu itibarıyla, en olumsuz etkilenen ülkelerden biri olma ihtimali yüksek. Zaten kırılgan bir süreçte yol aldığımız düşünülürse, Türkiye ekonomisindeki olumsuz etkilerinin çok daha yüksek olma ihtimali yüksek.
ABD’nin olaya dahil olmasıyla, Rusya ve Çin’in müdahil olma ihtimalleri artarken, İran’ın ABD üslerini vurması halinde, Türkiye dahil birçok körfez ülkesini olaya dahil etmiş olacak. Bu aşamada dünya petrol ticaretinin yüzde 20’sinin taşındığı Hürmüz Boğazı’nın kapanması halinde ise başta petrol olmak üzere tüm dünyada emtia fiyatlarında büyük artışlar yaşanacak.
İsrail’in İran’ı vurmasından sonra brent petrol fiyatları yüzde 11 oranında yükseldi. ABD’nin olaya müdahil olması ve bunun yaratacağı hareketler nedeniyle, bugün piyasalar açıldıktan sonra petrol fiyatlarındaki yükselişin hızlanması bekleniyor. Küresel petrolle ilgili uzmanlar, İran’ın, daha önce tehdit ettiği gibi karşılık vermesi halinde, varil başına brent petrol fiyatının 100 dolara kadar çıkabileceğini belirtiyorlar. İran’ın, Irak gibi Körfez ülkelerindeki petrol altyapılarına veya Hürmüz Boğazı’na yönelik saldırılarla karşılık verebileceği konuşuluyor.
Bu durum Türkiye’yi hem net petrol ithalatçı ülkesi olması açısından zorlayacak hem de enerji güvenliğinin tehlikeye girme riskini artıracak. Özellikle doğalgaz ithalatında, miktar olarak çok büyük olmasa da, enerji dengesi açısından İran doğalgazı kritik öneme sahip. Türkmenistan’dan alınan gazın da İran’dan geldiği düşünülünce, kış aylarında yaşanacak enerji sıkıntısı tahminlerin üzerinde gerçekleşebilir.
EKONOMİK DENGELER ZATEN KIRILGANDI
Petrol ve diğer enerji kaynaklarının fiyatlarındaki artış hem Türkiye’nin enerji faturasını yükseltip, hem de dış pazarlardaki daralma ihtimalini artırarak, mal ihracatını, dolayısıyla da ekonomik büyümesini olumsuz etkileyebilir.
Türkiye 2 yıldır yeni bir ekonomik program uygulamasına rağmen hâlâ ekonomik dengelerini kuramadı. Siyasi otoritenin tercihleri, programın başarı sağlanamadan uzun süre devam etmesine neden oldu. Bu da yetmezmiş gibi 19 Mart’ta siyasi yargı kararları, dengeleri yeniden bozdu.
Türkiye, İsrail-İran çatışmasına 19 Mart krizi nedeniyle döviz rezervlerini eritmesi ardından yakalandı. Dolayısıyla kırılganlığın iyice arttığı, enflasyonla mücadelede sürekli tökezlenen bir iklimde bu çatışmanın ortasında kaldık. Petrol faturasının yükselmesi, çatışmanın büyümesi, altınla birlikte dövize talebi tekrar artırabilir. Bu takdirde mevcut rezervle kurun tutulması iyice zorlaşabilir.
Yine yüksek faizin uzun sürmesi nedeniyle reel kesim sıkıntısının büyüdüğü bir dönemde bunları yaşıyoruz. Bir yandan enflasyonun yeniden hızlanmasına neden olabilecek bu kriz, öte yandan büyümeyi etkileyecek. Bu da stagflasyon, yani yüksek enflasyonla birlikte durgunluk tehlikesini gündeme getirebilir.
Artan yoksullaşma ve artan siyasi baskılar nedeniyle, toplumsal huzursuzluğun büyüdüğü bir iklim olduğumuz unutulmamalı. Yaşanacak gelişmelere bağlı olacak ama ekonominin büyük bir tehditle karşı karşıya kaldığı kesin.