- PKK sadece mekanik bir parti değil, organik bir oluşumdur. PKK’nin içinde demokratik toplum sosyolojisine, kuantum fiziğine, jineolojiye, tasavvufa, felsefeye, ekolojiye, ekonomiye kafa yoran, bu minvalde akademik çalışma yapan binlerce bilinçli, özgür tercih sahibi ve iradeli kadro vardır.
PKK’yi iyi tanımayanlar PKK’yi sadece bir savaş örgütü olarak tanımlayabilir, fakat PKK silahlı savaştan çok nefis savaşı vermiş, özgür düş ve duygu sahibi olmayı aklına koymuş onurlu insanların okuludur. Yine PKK’yi gerçek anlamda tanımaya yanaşmayanlar bilmelidir ki PKK sadece bir örgüt değil, geniş bir yelpazeye sahip örgütler sistemidir. Sağlık, güvenlik, eğitim, ekonomi, sosyoloji, dil, enformasyon, ekoloji, bilim, felsefe, tarih, inanç ve daha adını sayamadığımız birçok beşerî dalda örgüt ağına sahiptir. Yaşam ile ilgili olan ne varsa orada bir PKK örgütü vardır. Zaten PKK gücünü bu yaygın toplumsal duyarlılığından alıyor. PKK parti olarak kendini fesh eder ama toplumsallık ve insanlık için gerekli olandan vazgeçmez. Halkların acısına göz yummaz, kadınların katliamını sineye çekmez, kapitalizmin hayatı anlamsızlaştıran eylemlerine karşı mücadele etmekten geri durmaz. Kısacası PKK gücünü hakikatten alan özgür bir ruhtur. Israrla PKK’yi terörizm yaftasıyla ananlar kendinden başkasını kandıramazlar. PKK askeri bir örgüt kimliğinden öte toplumsal ihtiyaçların yarattığı bir örgüttür. PKK’yi yakından takip edenler bilir ki PKK, vahşi kapitalizme karşı alternatif bir yaşam modelinin inşacısıdır.
Bu anlamda PKK sadece mekanik bir parti değil, organik bir oluşumdur. PKK’nin içinde demokratik toplum sosyolojisine, kuantum fiziğine, jineolojiye, tasavvufa, felsefeye, ekolojiye, ekonomiye kafa yoran, bu minvalde akademik çalışma yapan binlerce bilinçli, özgür tercih sahibi ve iradeli kadro vardır. PKK fesih edilince bu çalışmalar ve üreten insanlar fesih edilmiş olmuyor. İnsanların arayışı bitmiş olmuyor, sanatsal yaratımları noktalanmış olmuyor. Ve en önemlisi kimse düşünmeyi, üretmeyi, sevmeyi bırakmış olmuyor. Yani fesih, özel savaş memurlarının arzu ettiği gibi bir bitiş değildir. Fesih bir yenilenme arayışıdır. Bütün taraflar için bir özeleştiri sürecidir. Kör şiddet sarmalından sıyrılıp çoklu olasılıklara kapı aralama şansıdır. Evveli ve ahiri kestirilemeyen bir hüznü sonlandırma istemidir. Bu gerçeği anlamak için katı değil, akışkan bir zihne ihtiyaç vardır. Yok etme değil, var etme duygusuna sahip olmak gerekir.
Zira iştah ile yok etme güdüsü, hep iktidarı çağrıştırır. Evet, iştah ile yok etme! Bu cümle çok şey alıp götürüyor insandan. İşte bu aklın akıl olmadığını bilmek gerek. Gerçek terörizmin bu yok etme güdüsü olduğunu bilmek gerek. PKK ve derya gibi birikimi olan PKK önderliği bu gerçeği tam 32 yıldır haykırıyor. 1993 yılından bugüne, yine İmralı sürecinin tümü avaz avaz barış çağrısının haykırıldığı süreçlerdir. 11 Mayıs 2001 tarihinde İmralı’dan gelen bu haykırışa bakalım.
“Ben asılmaktan değil, anlaşılmamaktan korkuyorum. Anlamak adalettir, adalet hakkı olanı elde etmedir. Birincisi, ayrılık değil demokratik birlik; ikincisi, şiddet değil onurlu bir barış çizgisinin temsili için uğraş verdim. Onurlu bir barış meşru müdafaa ile olur. Sağ olsunlar, bizimkiler biraz buna uydular. Demokrasi ve barışı gerçek güç haline getirmek gerekir. Ne eski isyan tarzı, çete tarzı, ne de yalvarma olmalı. Türkiye’nin bundan korkmasına gerek yoktur. Kutsal bir barış anlamına gelir. Demokratik birlik, güçlü meşru savunma ile olur. Bu, evrensel hukukun Türkiye’ye yansımasıdır. Bunun üzerinden iki siyasi anlayış olur. Demokratik birlik seferberlik gerektirir. Şiddetin tamamen sona ermesi için, diyalogu hayata geçirmek gerekir.”
İşte bu yüzden bu süreç Türk devleti için de artık son şanstır diyoruz. Çünkü tekrar çürütür. Ve bu süreç öyle bir süreçtir ki anlamayan biter. Acımasız kapital çağ tarafından yutulur. Ölü canların oluşturduğu bir topluma dönüşmemek için, yaşamın anlam arayışından uzaklaşmamak için, bu süreci anlamak tarihi bir zorunluluktur. Bir yanımız, gülüşleri dağ tenhası direngen Kürt çocukları, bir yanımız, işgal arzusu ile palazlanan iktidar ve egemenlik içgüdüsü… İşte kısır döngü budur. İktidar böyle bir şeydir, acımasızdır yani, kendini zıtlar ve uçlar ile var eder. Tarafları savaştırarak var olur. Uyum, huzur, barış, demokrasi, eşitlik ve doğasal ahenk beklenmemelidir iktidardan. Bu kavramlar doğasal ve toplumsaldır, iktidar-sal değil… Bu anlamda toplumlar kendi barışını kendi eli ile sağlamalıdır. Dikkat edelim Önder Apo “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” dedi. Burada çağrı, öz dinamiğedir. Çünkü barış ve demokrasi gibi kavramlar toplumsaldır. Toplumun bağrından çıkma yaşamsal ihtiyaçlardır. Toplumsal demokrasi, toplumsal barış, tarihi ve esas olandır. Toplum dışı iktidar elitinin tali ve güncel politikalarına kurban edilemeyecek bir varoluş meselesidir.