Modern iktisat biliminin kurucusu olarak bilinen Adam Smith, 1759’da ahlak felsefesi, bireysel davranışlar, toplum düzeni üzerine “The Theory of Moral Sentiments”, 1776’da da bir ekonomi klasiği olan “Wealth of Nations” adlı kitabını yayınladı. Smith bu öğretileri üzerinden ekonomiyi anlattı, o kulvarda yürüyen akademisyenler de onun felsefesi üzerinden anlattılar. Ve halka böyle sürdü. Adam Smith, güçlü bir örnek olduğu için veriyorum yazının girişinde…
Soruyorum; artık Adam Smith ve eserleri anlatmıyorsa, ondan sonra gelen niceleri zaten daha kısa ömürlü olduysa… tescilli anlatıcılar aktaramıyorlarsa, anlatması gereken pozisyonlardakiler ne anlatacağını bilmiyorsa, kim anlatacak bu hikayeyi? Anlatıyoruz ya…
“Herkes konuşuyor!”
Böyle diyerek çıkabilir miyiz işin içinden? Etek boyu üzerinden McDonals fiyatına, sevdiğimiz kahvaltılık menemenden Starbucks kahveye, hatta Lady Gaga üzerinden iktisat anlatan var. Şaka değil, TikTok’ta ekonomi yorumlayanlar Adam Smith’in ahlaki iktisat anlayışını absürd buluyor olmalı. Lady Gaga’nın yıllar sonra bir albüm çıkarıp, sözleriyle hislerine tercüman olmasından etkilenmişler.
TikTok’çuların tescilli ekonomi hikayesi yazanlardan biri sayılan ABD Merkez Bankası Başkanı’nın anlatılarından evrensel yorum çıkardığını duydunuz mu? Eminim hepiniz faizleri sabit bıraktığı için kendisine kızıp “aptal adam” diyen ABD Başkanı’nın sesini defalarca kulaklarınızda çınlattınız…
Yeri gelmişken Estée Lauder’ı küresel kozmetik devine dönüştüren Leonard Lauder (92) ölmüş. Milyonlarca kadını etkiledi. Ekonomideki etkisini de kayda geçirelim; 2000’lerin başı ekonomik durgunluğu “Ruj Endeksi”yle de hafızalara kazınmıştı. Sonra gelsin “büyük çanta endeksi,” gitsin “mini etek endeksi” ve “blazer endeksi”…
Hayat işte! Aslında tam da bu…
Ben her şeye rağmen Adam Smith’e döneceğim. Smith’in merkezi fikri, insan davranışlarını anlamada empatinin önemiydi. “Kendine tarafsız gözlemci olabilen birey, toplumsal düzeni kurar, uyumu sağlar”, diyor. “Adalet toplumun temeli; erdem ise bireyin ahlaki yetkinliğidir”, diye devam ediyor. Bugün bu hikayeyi böyle anlatan yok, hikaye de bu değil. Hikaye ne, hikayeci kim?
İktisadı laboratuvar şartları dışına çıkarmayı başaranlardan biri Çelik Kurtoğlu. Akademide dirsek çürütmüş olsa da nev’i şahsına münhasır bir pratisyen. Prof. Dr. Ahmet Çelik Kurtoğlu, Ankara Üniversitesi SBF mezunu, Cambridge ve Yale’de akademik çalışmalar yapmış, İstanbul Üniversitesi ve Galatasaray Üniversitesi’nde ders vermiş, DEİK’in kurucu direktörlerinden. O günlerin hikayesi de ayrıca renkli. Gerçi T24’deki ekonomi yazıları da öyle. “Değer Zincirinin Evrimi” adlı eseri, TikTok’çuların başucu kitabı olamaz; 600 (fazlası var) sayfa. 600 kelime bile okumuyorlar.
“Davranış” bilimi her disiplinde en çok ilgimi çeken nokta. Konuların nereden nereye geldiğini ya da bir türlü varamadığını gösteren önemli kodlar. Hiçbir şey kitaptaki şekliyle açıklanmıyor olduğuna göre bir şeyleri kaçırdığımız kesin. Düşünsenize Adam Smith, 200 yıl kırışmadan ayakta kalıyor, sonra Tiktok’çular yerle yeksan ediyo… Big Mac, Menemen, Starbucks gibi fastfood bu işin iyice sokağa dökülmüş hali.
Ekonomiyi kim anlatıyor, kim anlatır diye de sordum sohbetin girişinde “Hepimiz iktisatçıyız, hepimiz hamamda şarkı söylüyoruz ve bir tek kendimizi dinliyoruz” dedi. Biz iktisat dilinde neyiz, neciyiz dedim; “Hepimiz öngörülebilir irrasyoneliz” diye karşılık verdi. Söyleşinin sonunda da sormadan edemedim; madem bilen bilmeyen konuşuyor normal insan ne yapacak diye asrın sorusunu sordum. Ve beni ciddiyetiyle çok güldürdü; kendi sesiyle sarhoş olanlardan kurtulmamızın tek yolunun, hepimizin beynimizdeki 86 milyon nöronu bir zahmet kullanmamız olduğunu söyledi. Sizi Çelik Kurtoğlu’yla söyleşimize davet edebilir miyim. Bu yazıyı teaser olarak kabul buyurun.
Ekonomi akademik metinlerde değil, davranışlarda yaşanıyor. Bu yazıda ekonomi tanımından başlayarak fiyatların nerede ve nasıl oluştuğuna, bireyin kararlarına, ahlaki zemine ve anlatıcının kim olduğuna kadar uzanan bir yolculuğa çıkıyoruz. Yol arkadaşım: Çelik Kurtoğlu.
Ekonomi nedir?
Ekonomi, uzun yıllar boyunca matematiksel modellerle tarif edildi. Talep-eğri, arz-eğri, marjinal fayda, rasyonel birey… Ancak bu kuramların sınırı şu cümlede gizli: “Ekonomi bıraktığımız gibi bir şey değil; öğrendiklerimizin birçoğu bu topraklara uymuyor.”
Kurtoğlu, klasik iktisadın ezberlerini sorgularken, bu topraklarda fiyatın ‘piyasa’da değil ‘algıda’ oluştuğuna dikkat çekiyor. Ben sormadan kendisi sordu; Fiyat Nerede Oluşur? Alışveriş ve Bilgi Eğrisi ve yanıtladı: “Birine soruyorum, fiyatı nasıl belirliyorsun? ‘Rakibe bakıyorum’ diyor.” Bu cevabın ardındaki gerçekle yüzleşmek gerek: Rasyonel bireyin eksik bilgisi, fiyatın rasyonel zeminden uzaklaşmasına neden olur. Fiyatlar, beklentilerle, taklitlerle ve davranışla belirleniyor. Kurtoğlu, bunun sadece ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki bir soru olduğunu söylüyor.
İrrasyonel ama öngörülebilir
Davranış ekonomisi, Daniel Kahneman ve Richard Thaler gibi isimlerle klasik iktisadın ezberini bozdu. Artık biliyoruz ki insanlar kararlarını mantıkla değil, duygu, çevresel etki ve alışkanlıkla veriyor. Kurtoğlu şöyle özetliyor: “Herkes irrasyonel. Ama öngörülebilir derecede irrasyonel.”
Bu, karar verme süreçlerini anlamada çağın en önemli anahtarı. Kurtoğlu için ekonomi, aslında bir davranış ve etik meselesi. Bireyin, “neden” ve “nasıl” aldığı kararla, o kararın ekonomideki etkisi arasındaki bağın hikayesi… ben gerçekten sevdim bu tanımı.
Madem dünde kalamıyoruz, günü anlamak şart. Kurtoğlu, günümüzdeki ekonomi yönetimlerini tarif ederken cesur bir metafor kullandı: “Şu anda bir Orta Çağ dünyasında yaşıyoruz.”
Sesi en fazla çıkan ya da ne diyeceğine bizim koşullandığımız dünya liderlerinin ortak özelliklerinin, ekonomiyi otoriteyle yönetmeleri olduğunu söyledi. Kuralların belirsizleştiği, pazarın yerini irade aldığı bir sistem bu. Çin’in kapitalist piyasa yapısı Komünist Parti’nin mutlak otoritesiyle yönetiliyor. Kurtoğlu burada yeni bir sistemin izlerini işaret ediyor: Devlet eliyle rekabet.
Değer zinciri: Bir bardaktan fazlası
Kurtoğlu’nun sıklıkla vurgu yaptığı ‘değer zinciri’ kavramı, ekonomiyi yalnızca son ürünle değil, o ürünü yaratan tüm süreçle anlamak anlamına geliyor. Bir bardak, kumdan tasarıma, işçilikten fırına, pazarlamaya kadar uzanan onlarca aşamayı barındırır. Hiçbir ürün nihai değildir. Her şeyin bir zinciri vardır. Bu bakış, ekonomiyi bir sonuçtan ziyade süreç olarak okumamızı sağlıyor.
Bugün ekonomiyi anlatan kim? Merkez Bankası Başkanı, Sanayi Bakanı, akademisyenler, sosyal medya fenomenleri, hatta komedyenler… Kurtoğlu burada bir saptama yapıyor: “Ekonomi herkesin gündelik yaşamına sirayet ettiği için, herkes anlatabilir ama herkes aynı gerçeği anlatmaz.”
Hepimiz iktisatçıyız da… Okuyan kaç kişi?
Kurtoğlu, yazılarında ve söyleşilerinde şu çağrıyı yineliyor: “Herkes iktisatçı. Ama kimse okumuyor.”
Bugün ekonomi, bireyin sorumluluğunda. Tüketici tercihiyle, oyuyla, sesiyle ekonomiyi şekillendiriyor. Yani ekonomi, bir uzmanlık alanından çıkıp bireyin karar alanına yerleşti.
Ekonomi, satın alma davranışının ötesinde bir farkındalık sorusu haline geldi: Neyi, neden alıyorum? Kimin anlattığından çok, kendime ne anlattığım önemli.
Kurtoğlu’na soruyorum: “Madem ekonomi irrasyonel, madem fiyat davranışa bağlı, o zaman biz bu hikâyeyi nereden kuracağız?”
Yanıtı net: “Vicdan endeksi. Her bireyin kendi ahlaki terazisi.” Ekonomi tarihinin yeni başlığı “Vicdanla fiyatlanan dünya” olabilir mi?” TikTok ahalisi için yeterince seksi değil; olmaz diyorum. Siz ne dersiniz?